27 Aralık 2010 Pazartesi

10 Aralık 2010 Cuma

Ne farkı var?

Ne farkı var ki, onu sıcak tutacak binlerce liralık kıyafetler içindeki güleryüzlü çocukla, yağmurdan ıslanan üstü başıyla soğuğun iliklerine kadar işlemiş olduğu tirtir titremesinden belli olan bir diğerinin.

Hayat, insanın hergün boğazını düğümleyecek, gözlerini ıslatacak kadar çok insan halleri sokarken gözümün önüne..
Yine de umutluyum adaletten!

21 Kasım 2010 Pazar

18 Kasım 2010 Perşembe

F.ck!

Fuck,
Fuck you,
Fuck off,
What the fuck,
Shut the fuck up,
Get the fuck out of my life,
Why the fuck did you do that,
Who the fuck are you,
I don't give a fuck.

10 Ekim 2010 Pazar

Bazen karışır her şey birbirine

İnsansındır, bir gün bakarsın ordasın, bir gün bakarsın burdasın. Belli değildir ki nereye ait olduğun, hala çözmeye çalışırsın ama tek bir şey bilirsin ki; o da seni sağa sola götüren bir şeyler, birileri her daim vardır..

İnsansındır, hayata bakış, insanlara bakış, kendine bakış tarzın, en önemlisi de beynin ve duyguların vardır. Bazen bakarsın göremezsin bazense bakmadan görebilirsin, bazen söylerler duyamazsın bazense sölemezler de yinede duyarsın, bazen yaparlar anlamazsın bazense yapmazlar ama anlayabilirsin, bazen anlamlar yüklersin boşuna bazense anlamları olur yükleyemezsin.

İnsansındır, zordur kararlar vermek hele ki kaldıysan kalbin ile aklının arasında. Sonu pusludur karşına çıkan iki yol da, öngürüsü zordur ilerisi için hangi yolu seçmenin doğru olacağı. Böylece karışır her şey birbirine... Sonrasında kafanda bir soru daha oluşur; acaba ilerisi nedir ki onu düşünüyorum.

İnsansındır sonuçta, bıkmışsındır kafanda bunca şey çünkü vardır bunun gibi karma karışık eden düşünceler senelerdir. Hep doğru olanı yapma düşüncesi yıpratmıştır seni ve bırakırsın kendini, içinden geldiği gibi davranmaya düşünmemecesine, karşındakinin senin yaptıklarına vericeği tepkileri.

Bazen bir içki şişesi yaşam destek ünitesi

Gece için program hazırlanır, gideceğin mekanlar bellidir. Önce bi yere uğrayacaksın biraz göründükten sonra, başka mekana geçeceksindir.
Dolabını açarsın bu gece ne giysem diye düşünüp düşünüp durursun, çünkü yazın ortasında sıcacık bir gece seni beklemektedir. Tarz ve rahat edebilceğin bişeyler giydikten sonra dışarı çıkarsın. Arkadaşlarınla buluşup, geceyi başlatmak üzere yola koyulursun.

İlk girdiğin mekan iyidir ama çok geçmeden, içselleştirememiş ve sıkılmışsındır, istersin ki bir an önce çıkıp geceyi başka bi yerde devam ettireyim. Çıkıp oradan başka bir mekana geçersin, burayı biliyorsundur ve içeri adım atar atmaz ritmi yakalamaya başlamışsındır.

İçerde tanıdık simalar vardır, selamlaşırsın herbiriyle.. İçki, müzik, dans, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, kaçamak bakışlar, göz atışlar, gülüşler sinsice..

Mekanın yabancıları, gece hayatı çok nadir olan insanlar ortamı yadırgayıp insanları analiz ederken, piyasayı bilen gözler zar atmaktadır içerde. Güzel kadınlar cool erkekleri, erkeklerde içkinin etkisiyle gözlerinde seksileşen tüm kadınları.. Gözüne kestirdiğine gülücükler saçarak dans ederken, mekanın kuytularına çekilip biraz konuşabilme, telefon numaralarının alınıp, çıkışta ne yapıcağız düşünceleriyle geçer zaman.. Şuh bakışlar yerini yorgun gözlere bırakırken , umursamaz tavırlar seni istiyorum diye bağırır oluyor sabaha karşı..

Şanslı olanlar bekarlar geceyi çorbacıda devam ettirip, sonrasında yatakda dans edeceği partneriyle tanışarak çıkmıştır mekandan. Çorbacı da kısa bi tanışma sonrası kimin evine gidileceği konusunda anlaşılır ve gece böyle tamamlanır, hiç tanımadığın bir tenin kokusuyla..

Öğlene doğru kalkarsın, yanında tanımadığın biri çırılçıplak. Kafanı kaldırırsın bakarsın, iç çamaşırları odaya dağılmış, sigara yakarsın bi'tane, düşünürsün eğer umursuyorsan hala bi'şeyleri... Amaç nedir ki, ne yapıyosundur, mutlu musundur, yoksa egonu mu tatmın edıosun, acaba bu yanımda ki kim, onunla yatmamı hakediyor mu ? vs..
Bitirir sigaranı belki son kez sarılırsın o uyurken, bilirsin bir yabancıya da olsa sarılmak iyi gelicektir çünkü..

Düşününce tüm yaptıklarını, geceden sabaha kadar iyisindir, belki mutluluk bile denilebilir. Sonuçta tüm bunları alkole bağlarsın ve dersin ki;
Bazen bir içki şişesi yaşam destek ünitesi...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

14 Nisan 2010 Çarşamba

Flört etmeyi unutmak

Az önce baktım da bugun tam 3 ay olmuş blogda yazmayalı. Aklımda hep bişileri eksik yaptığımı düşünüyordum bu süre zarfında ama blog yazmayı unuttuğumda hiç aklıma gelmemişti neyse.. Biliyorsunuzla başlayan bi cümle kurasım geldi ama nerden bilicekler lan seni düşüncesi hemen dürttü beni. hehehe swh.


Uzun zamandır bi ilişki yaşamamış olmanın verdiği absürd bir durumun içine düştüm. Evet flört etmeyi unuttum. Uzun süren yalnızlığın ardından, geçenlerde hiç istekli olmasamda belki farklı gelir, eğlenceli olur, ne bilim kendime gelirim, geldi bahar ayları gevşesin gönlümün yayları vs. gibi düşüncelerle benden hoşlandığını düşündüğüm bir kız arkadaşla flört etmeyi kafaya koydum.

Bu noktadan sonra acımasız gerçekler suratıma vurdu. İyi olduğum veya eskiden iyi olduğumu düşündüğüm bu konuda artık bir hiçtim. Bi kere eski flört teknikleri o kadar saçma salak geliyor ki onları söleyemiyorsun, sonra en son flört tekniklerini bilemiyor oluyorsun gerçi bilsen de eskilerinden bi farkı olmucağını düşünüyorsun böylece ne yapıcağını şaşırıyorsun.


Bu noktadan sonra da neden bu şekilde oldum diye bilinçaltını yoklamaya başlıyorsun. Belki zamanında sırf sayı olsun diye yaşadığın ilişkilerinin her biri senden bir şeyler alıp götürmüş oluyor, gücün kalmıyor yeni bir şeyleri yaşamaya, belki hayalin kalmıyor karşındakine sunabileceğin, belki hep 'O'nunla kıyaslıyorsun insanları, belki içindeki o inanan, inanmak isteyen sen mağlubiyeti benimsemiş oluyor.


Bir çok neden geliyor aklına ve bir şekilde, bir yandan çölde susuz kalmış birinin su isteği gibi delicesine mutlu olmak istiyorken yaklaşamıyorsun birilerine, belki de yaklaşmak istemiyorsun.

14 Ocak 2010 Perşembe

Paranormal Activity



Yazan ve yöneten Oren Peli, başroller Katie Featherston ve Micah Sloat. O kadar basit ki şaşalı bişiler yok gibi filmi tanımlayacak, fakat bir o kadar da çok cümle sarfedilebilincek filmlerden. Türkiyede de vizyona çıkıcak olduğunu görünce aklıma geldi ve birkaç bir şey yazayım hakkında dedim.

2007'de çekilmiş filmi, Dreamworks satın alıyor ve iki sene boyunca bu amatör filmi tekrar mı çeksek yoksa bu halinde izlenir mi diye düşünmekten kimseye izletmemişler ta ki 2009 eylülüne kadar. Bu iki yıllık süre zarfında internet üzerinde çok fazla dönen bu film hakkındaki muhabbetlerden dolayı çok meraklandık, gerçekten iyi miydi ?.

Turkiyede vizyon yapıcağını bilsem internetten indiripte seyretmeyeceğim filmler kategorisine girerdi. Ne yazıkki, Aralık 2009'un bir gecesi, korku filmi izlemek izledim ve hazır o kadar konuşulmuş bu film elimdeyken izleyeyim dedim.

Fizikötesi şeylere hemen hemen herkez inanır. Onlar hakkında ki bilgimizde yok denecek kadar azdır. Birisi fizikötesi canlılarla ilgili bir hikaye anlattığında pür dikkat dinleriz. İçten içe hikayeye inanma veya inanmama duygusu karışır.
Paranormal Activity olaya bu mantıkla yaklaşan bir film.

Amatör bir ruh, yine aynı şekilde çekimler fakat üst düzeyde etkilemeyi başarıyor. Bunu öyle bir yapıyor ki, izlediklerim gerçek mi yoksa film mi arada kalabiliyorsun. Kameranın açısının kullanımı, geceleri sabitlendiğinde kadrajin sağ altındaki saatin olması, görsel efektler ve türünün filmlerinden esinlenmesinin hiç göze batmaması gerçekten iyi bir film yapan faktörlerden. Tabi ki filmin olumsuz sayılabilcek yanları var fakat filmin hangi şartlarda çekildiğine bakıldığında önemsenmicek unsurlar olarak kalıyor.


15.000 dolarlık bütçeyle ve 7 günde yapıldığı söylenen bu filmin başarısı gerçekten takdire şayan, sinema sektörüne gönül vermiş gençlere herşeyin imkanlar dahilde olduğu dersini veriyor yeter ki elinde kaliteli bir şeyler olsun.
Zaman ve paradan bağımsız iyi film yapılır mı?, Yapılsa da vizyon görecek kadar başarılı olur mu? sorularının yanıtı gibi.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Yahşi batı


Yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak'ın yaptığı senaryosunu Cem Yılmaz'ın yazdığı başrollerinde ise Cem Yılmaz, Zafer Algöz, Ozan Guven, Demet Evgar'ın oynadığı filmde karakterimiz satışını yapmak istediği çizmelerin hikayesini, Osmanlı imparatorluğu dönemine kadar inerek farklı bir bakış açısıyla ve farklı bir satış yöntemiyle satmaya çalışıyor.

Çocukluğumda pazar sabahları western filmleri izleyerek büyüdüğümden olsa gerek çok içinde Cem yılmaz'ın olduğu bir filmi ilk defa sinemaya gidip izlemek istedim. Baştan söylemek gerekirse sanatsal kaygısı olmayan bu tarz filmler arasında güldürebilen bir film, espri anlayışını her ne kadar yenileyemese de bi on sene böyle devam edebilcek kapasiteye sahip. Bu arada Türk sinemasına bir şekilde yatırım yapıp katkıda bulunması da takdir ettiğim bir yönü Cem yılmaz'ın.
Neyse Cem Yılmaz'ı çok bile konuştum. Bu filmde konuşulması gereken bir isim var o da şerif rolündeki Zafer Algöz çünkü gerçekten iyi bir oyunculuk çıkarmış.

Vasat bir film, Zafer Algöz ve yapılan ince esprilerin filmden çıkarılmasıyla bir hiçe dönebilceği bir film olmasına rağmen insanları ivedikleştirmeyen bir yapım olduğundan kötünün iyisi diyorum ve izlemenizi çok ta tavsiye etmiyorum.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Law abiding citizen


Kurt Wimmer senaryosunu yazdığı, F. Gary Gray'in yönettiği başrollerinde Jamie Foxx ve Gerard Butler'in sahne aldığı film 2009 yapımı olmasına rağmen ülkemizdee 2010'un ilk haftasında vizyona girdi.


Bir arkadaşın çok fazla övmesinden sonra izledim bu filmi. Bi çok örnek verdi şundan güzel bundan güzel falan diye. Benim için beklentinin yüksek olduğundan mıdır bilmiyorum ama tam rezaletti.

Hafızamın çok iyi olmadığı çok aşikar ama ben bu filmi izlerken ilk sahneden son sahneye kadar bütün sahneleri daha önce görmüş gibiydim. Yani; başrolümüzün karısının ve kızının öldürüldüğü sahne olan ilk sahne daha önce izlediğim bir sahneydi, başrolümüzün hapishanedeyken dediğimi zamanında yapın kurtarabilceksiniz tripleri testere serisinin mantığıyla aynı falan, filmin sonuna değinmiyorum bile bu kadar mı gereksiz saçma salak bi son olur ya.

Sonuçta filmin sonunun çok saçma olması zaten tamamıyla daha önceden yapılmış şeyleri gördüğüm bu filme zaman ayırmamın ne kadar saçma olduğunu düşündürttü. Eğer ki filmin sonu daha güzel bitseydi bu kadar kötülemezdim.


Bence boşu boşuna gidip izlemeyin paranıza yazık hele ki şu aralar avatar, soul kitchen ve vavien vizyondayken.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Soul kitchen


Yeni yilda izlemeyi izlediğim ilk filmdi ve yeni yılın bana verdiği ilk istediğim oldu bu filmi seyretmek. Gerisi de gelir yavaş yavaş umarım =)).

Fatih akın'ı anlatmanın bi anlamı yok heralde. Senaryoyu Adam Bousdoukos ile birlikte yazdığı bu filminde Adam Bousdoukos, Moritz Bleibtreu, Birol Ünel, Demir Gökgöl, Dorka Gryllus, Pheline Roggan, Anna Bederke ve Ugur Yücel gibi oyuncular karşımıza çıkıyor.

Filme geçersem, karakterlerin oyunculara dağıtılışı yerli yerinde olmuş, filmin soundtrackleri Fatih akının bu konudaki gelişimine kanıt gibi, konunun gidişatı çok iyti ve hiçbir sahne eğreti durmuyor. Dikkatimi çeken eksi yönünü sölemem gerekirse biraz sonunu nası bağlasam acaba olmuş. Sonuçta izlerken farklı bir Fatih akın filmi diyorsun ama tadı da güzel geliyor.

Oturuyorsun koltuğuna biraz keyiflendiriyor, çok az hüzünlendiriyor ve ılık rüzgar esiyor havasında keyfin yerinde, filme dalıp gidiyorsun. Film bittiğinde bile bitmesini mi istemediğimdendir nedir devam etsin biraz daha oldum.

Filmin içindeki küçük ayrıntılar benim çok hoşuma gitti o yüzden dikkatli seyredilmesi gereken filmler arasında.

Bu arada filmin mottosu, ne filmi ne fatih akını duymamış olsan bile izlemen gereken bir film olduğunu ortaya koyar nitelikte.
''Life is what happens to you while you are busy making other plans.'' yok artık John Lennon.